17 Nisan 2017

Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra şehirde gezerken derinden gelen bir inilti işitir.
– Bu inleyen adamı derhal bulunuz diye emir verir. Gidenler üstü başı pejmürde, saçı sakalı birbirine karışmış ihtiyar bir keşişi bulup hapsedildiği yerden çıkarırlar ve huzuru getirirler. Padişah sorar;
– Bu ne haldir? Sizi neden hapsettiler?
Zavallı ihtiyar cevap verir:
-Şevketlû Sultanım! Kuşatma başlayınca Konstantin  bu fakiri huzuruna çağırdı. Şehri Türkler alacaklar mı diye sordu. Fakir de samimi olarak, gördüklerime, okuduklarıma dayanarak “Maalesef alacaklar” dedim. Beni bu doğru sözümden dolayı hapsetti. Fakat işte siz şehri fethettiniz. Sözümü, fikrimi teyit ettiniz. Bunun üzerine Fatih: “İstanbul bizim elimizde çıkacak mı?” diye sorunca keşiş bir süre düşünür ve şunları söyler:
-Bu güzel şehrin düşmanı çoktur. Fakat hale, duruma bakarak şehrin sizin elinizde uzun zaman kalacağını söyleyebilirim. Ne zaman ki sizin aranızda da fesat artar, şahsi menfaat ön plânda düşünülmeye başlanır, elindeki malları yabancılara satanlar çoğalır ve yabancılara medet umanlar artar. O zaman İstanbul sizin de elinizden çıkar.
O zaman Fatih ellerini yukarı doğru açar ve şöyle dua eder:
Dilerim Allah’tan ki, bunlar Allah’ın kahrına, gazabına uğrasınlar!

( Alıntı )


Siyasetçiler ve inşaatçılar dileriz " ALLAH " cezanızı tez zamanda verir ; ama inşallah İstanbul'a 
ve bu büyük halka birşey olmaz.

1 yorum:

  1. Toplumlar işledikleri günahların cezasından kurtulamazlar hocam. Ama maalesef kurunun yanında yaş lar da aynı gemide olur

    YanıtlaSil